“Ormana gittim çünkü bilerek yaşamak istiyordum. Yaşamın asıl gerçekleriyle yüzleşmek ve öğretilerini öğrenip, öğrenemeyeceğimi görmek için. Ve ölüm geldiğinde aslında hiç yaşamadığımı fark etmek için.”
—
Henry David Thoreau
Henry David Thoreau, 1817’de Boston’un 32 km batısında küçük bir kasaba olan Concord’da dünyaya geldi. Etrafı ormanlarla çevrili Concord kasabası sadece Henry David Thoreau’un değil, aynı zamanda Transandantal akımının da doğduğu yer olacaktı. 18. yüzyıl rasyonalizmine karşı bir tepki olarak ortaya çıkan akım, her bireyin ruhunun dünyayla aynı olduğu, dünyanın birebir bir mikrokozmozu olduğu inancına dayanıyordu. Transandantal anlayış, dönemim püriten hayat tarzının katı ilkelerine karşı çıkmış, her insanın özünde iyilik yattığını ve bireyselliğine inanması gerektiğini savunmuştur. Transandantalistlere göre doğa her sorunun cevabını içinde barındırıyordu. Tüm cevaplar doğada gizliydi. Sorular ve sorunlarla baş etmenin yolu, doğayla bütünleşmekten geçiyordu.
Concord (Massachusetts) Amerika Birleşik Devletleri'nin kurulmasıyla sonuçlanan Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nda ilk muharebenin yaşandığı yerdi. Burası karmaşadan uzak, yazarların ve düşünürlerin kendileriyle baş başa kalabileceği bir yer olarak oldukça uygundu. Ralph Waldo Emerson, Henry David Thoreau, Margaret Fuller, Bronson Alcott, Orestes Brownson, William Ellery Channing, Frederick Henry Hedge, Theodore Parker, ve George Putnam gibi önemli isimlerin temsilciliğini yaptığı Transandantal Kulübü üç ayda bir çıkan The Dial dergisiyle kırk yıl boyunca akımın sesini duyurmaya çalıştılar.
1837 yılında Harvard’dan mezun
olan Thoreau, şehirden uzaklaşıp orman yoluna saptı.“Yol sizi nereye
götürüyorsa oraya gitmeyin, yol olmayan yerden gidin ki; iz bırakın.” diyen Ralph Waldo Emerson’un izinden
yürüdü. Concord’un dışında bulunan Walden Gölü’nün yanındaki Emerson’a ait bir arazide iki yılını geçirdi.
Burada kendine bir baraka inşa edip deneyimlerini kaleme aldı. İki yıl, iyi ay,
iki güne ait bu deneyiminin adı Walden’di. Walden or, Life in the
Woods (Ormanda Yaşam,
1854)
Emerson’ın denemeleri kadar
19. Yüzyıla damgasını vuran bir diğer isim ise İngiliz romantik şairi William
Wordsworth’tu. Henry David Thoreau gibi ofisi dışarıda olan, yapıtlarını
doğayla bütünleşerek kaleme alan William Wordsworth, İngiltere’nin kuzeybatı bölgesindeki Göller
Bölgesi’nde (The Lake District) kız kardeşi Dorothy Wordsworth birlikte yaşar.
Yakın dostu şair Samuel Taylor Coleridge’in de kendilerine katılmalarıyla
birlikte romantik dönemin yapı taşı sayılabilecek önemli şiirlere birlikte imza
atarlar. Kendilerine “Göl Şairleri” diyen grup göl kenarında yürüyüşler ve uzun
sohbetler yaparlar. Dorothy Wordsworth göl kenarında geçirilen vaktin ardından
günlükler tutar. Doğayı anlatan bu günlükler, William Wordsworth ve
Coleridge’in şiirlerine de eşlik eder.
1798 yılında Wordsworth ve Coleridge
şiirlerinin bazıları, birlikte yayımladıkları Lirik Baladlar (Lyrical Ballads)
adlı kitapta toplarlar. Lirik Baladlar 18. ve 19. yüzyıl İngiliz Romantik
akımının önemli şiirlerini içinde barındırır.
Göl Şairleri, Walden Gölü’nde
hayallerini suya yazan Amerikalı yazarlara ve özellikle Henry David Thoreau’a
da rehber olmuş olsa gerek. “Yürümek” makalesinde Henry David Thoreau William
Wordsworth’tan şöyle bahseder.
“Bir gün bir gezgin Wordsworth’un hizmetçisinden efendisinin
ofisini göstermesini istediğinde hizmetçi şöyle cevap vermiş; ‘Kütüphanesi
burası ama ofisi dışarıda.’”
6 Mayıs 1862’de ölümünden
sonra basılan ve The Atlantic Monthly Dergisi’nde yayınlanan “Yürümek”
Henry David Thoreau’nun önemli yapıtlarından biri. Thoreau doğanın
ilahi güzelliğinden, yürümenin ruhani
boyutundan bahsederek, okuru tinsel bir boyuta taşır. Bu noktada Mississippi
Nehri, bir çeşit büyülü, Kutsal Topraklar olarak tasvir edilir.
Üç bölümden oluşan makaledeki
bölümlerin ortak noktası doğanın müthiş güzelliğidir. Bu güzelliği daha da
ortaya sunmak için Thoreau, bir parça şiirselliğe de başvurur. İlk bölümde
şehir insanına seslenen yazar, doğa ve insan ilişkisinde kalıtsal bir yan
olduğundan, insanın doğadan ayrı düşünülemeyeceğinden bahseder. İkinci bölümde
Thoreau, doğanın sihirli taraflarını dile getirir ve Amerikan toplumunun doğa
üzerindeki olumsuz davranışlarını eleştirir. Okuru doğaya karşı duyarlı hale
getirme adına böyle bir tutum sergilediğini de söyleyebiliriz. Üçüncü
bölümde yazar okurun duyarlılığına seslenir ve doğanın barındırdığı ruhsal
değerlerin üzerinde durur. Üç bölümün toplamında yazar yürümenin doğayla
bütünleşme adına fiziksel bir aktiviteden öte bir şey olduğunu savunur.
“Benim sözümü ettiğim yürüyüşün hastaların belirli saatlerde ilaç
almaları gibi yapılan egzersiz denen şeyle, ağırlık ya da sandalye sallamayla
ilgisi yoktur. Bahsettiğim yürüyüşün kendisi o günün teşebbüsü ve macerasıdır.” Yürümek
Makalenin dili oldukça
semboliktir ve Thoreau sık sık okura retorik sorular yöneltir.
“Neden bazen hangi yöne doğru yürüyeceğimize karar vermekte
zorlanırız? Bence Doğa kendimizi ona şuursuzca teslim ettiğimiz takdirde bize
doğru yönü gösterecek belli belirsiz bir manyetizmaya sahiptir.”Yürümek
“Efsane bize uzun zaman önce insana dönüştüğümüzü anlatıyor ama
yine de hala karıncalar gibi alçakça yaşıyoruz. Pigmeler gibi turnalarla kavga
ediyor, hata üstüne hata, darbe üstüne darbe yapıyoruz ve elde ettiğimiz en
yersiz ve iyi şey aslında sakınabileceğimiz bir zavallılık oluyor. Yaşamlarımız
küçük ayrıntılar yüzünden boşa harcanıyor. Dürüst bir adam hesap yapması
gerektiğinde on parmağından fazlasına ihtiyaç duymaz. Eğer olağanüstü bir durum
olursa belki on ayak parmağına da ihtiyaç duyar, ötesi fazlalıktır. Sadelik,
sadelik, sadelik! Ben diyorum ki, işleriniz iki ya da üç olsun, yüz ya da bin
değil. Milyonu saymak yerine yarım düzineyi sayın ve hesaplarınızı parmak
uçlarınızda tutun. İnsanoğlu, uygar yaşamın çalkantılı denizinin ortasında,
bulutlar, fırtınalar ve bataklık kumları arasında, bin bir tehlike içinde
yaşamak zorundadır. Eğer kişi rotasını doğru ayarlayamazsa dibe batar ve limana
ulaşamaz. Hayatta kalmak ve başarıya ulaşmak için usta bir hesaplayıcı olmak
gerekir. Sadeleştir, sadeleştir, sadeleştir.” Nerede ve Nasıl Yaşadım
Thoreau; "Yabanda dünyanın kurtuluşu yatar.” görüşüne inanır,
mutluluğun uçsuz bucaksız ormanlarda ve kasvetli bataklıklarda arar. Seçim
yapması gerekirse, evini medeniyetin ortasına değil, yabanda inşa etmekten
yanadır. “Bir çiftliğin sağlığı için
nasıl bol miktarda gübre gerekiyorsa, insanın sağlığı için de dönümlerce çayır
manzarası gerekir.” Doğanın gücünün bakir topraklarda yattığına inanır.
“Oyunuzu verin ancak onu bir kâğıt parçası olarak görmeyin, tüm
nüfusunuzu kullanarak oy verin.” Diyen, ödediği dolarların, bir adam öldürmek üzere tüfek satın almaya
yarayacağını düşündüğünden seçim vergisini ödemeyi reddeden ve “Ben ne yapayım?” diye soran vergi
memuruna “Eğer gerçekten bir şey yapmak
istiyorsan, istifa et.” Diyen Henry David Thoreau, Sivil İtaatsizlik terimini dünya üzerine yayarken, attığı her
adımda bu tavrının arkasındadır. Transandantalizm ışığında Yürümek en sivil itaatsizliktir.
Candan Selman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder