Dünyanın
sonunun geleceği aylar öncesinden bellidir ve insanoğlu bu gerçeği istemeden kabullenmiş son geceye,
yeni yıla girecekmiş gibi hazırlanmaktadır. Son an geldiğinde fonda çalan Quantanamera
şarkısı ile ekran beyaza düşer ve ben yıllarca unutamayacağım bir sekansı
hafızama kazıyarak sinemadan ayrılırım.
Yıl 1999, İstanbul Film Festivali, aylardan Nisan.
Sonraları kimi zaman düz, kimi zaman dik, kimi zaman az
ya da çok virajlı filme saptım. Bazen yönetmenin, bazen oyuncunun, bazen de hikâyenin
büyüsüne kapılıp seçimler yaptım.
Bu
sefer ismiyle kendini bana gösterdi.
Melankoli. Afişe yaklaştım. Kirsten Dunst gelinliğiyle kendini sulara bırakmış
yatıyordu. Kulağımda Nick Cave, Kylie Minague ile düete başladı; “Where the
wild roses grow…”
Filmlerinin
çoğunu beğenerek izlemekle birlikte Lars Von Trier hayranı olduğumu söyleyemem
size. Bazen uzak, bazen de yakın bulmuşumdur kendime. “Dalgaları Aşmak” onu
ayrı tutuyorum hepsinden. Afişi; oyuncunun, yönetmenin ve filmin adını duyunca
melankoli dalgaları aşıp bana ulaştı. Filmler üzerine hiçbir ön bilgi
edinmeden; gözümü, kulağımı kapayarak izlemek isterim filmi. Bu da öyle oldu. Kapattım
kendimi dünyaya ve sonunda melankoli ile baş başa…
Şayet filmi izlemediyseniz buradan
sonra yazacaklarımı okumanızı önermem. Hızla sayfanın altına gidin ve mavi
resimden itibaren okumaya devam edin. Yok ben filmi izledim ve her şeyi duymaya
hazırım diyorsanız, buyurun sayfa sizin…
İki bölümden
oluşuyor film. İki kız kardeşin adını alıyor bölümler; Justine (Kirsten Dunst) ve
Claire (Charlotte Gainsbourg).
Justine:
Büyük bir
düğünle başlıyor filmimiz. Justine ile Michael’ın düğünü. Gelinin ablası Claire
ve kocası John (Kiefer Sutherland) tarafından hiçbir masraftan kaçınılmayacak
şekilde organize edilmiş, sabaha dek sürecek bir eğlence. Justine hüzünlü. Bir
gelin için hüzün az laf. Mutsuzluk yüzünden okunuyor. Büyük malikâneye kapıdan
girerken gözü gökyüzüne takılıyor. Samanyolu’ndaki kırmızı renkli yıldızı fark
ediyor. Amatör astronom John, onun Akrep takım yıldızının kalbi Antares olduğunu söylüyor.
Gecenin
yıldızı olarak Justine’in kendi düğününe konsantre olamadığını, gece boyunca
herkesten ve her şeyden kaçtığına tanık oluruz. Bir ara tek başına gidip
gökyüzüne bakar, küçük yeğeni Leo’yu yatırır, küvete yayılır ve hatta yeni
tanıştığı patronunun yeğeniyle kaçamak sevişir. Ve gecenin sonunda damat
Michael onu terk ederek başlamadan bir evliliği sona erdirir. Ertesi gün kız
kardeşiyle at binen Justine, kırmızı yıldızı gökyüzünde görememektedir.
Claire:
Ağır bir
depresyon geçiren Justine bir süre önce düğünün yapıldığı ablası Claire ve
eniştesi John’un malikânesine yerleşir. Yemek yemiyor, banyo yapmayı
reddediyor, neredeyse hareket bile edemiyordur.
Kız
kardeşiyle ilgilenen Claire’i huzursuz eden daha büyük bir sorunu vardır.
Güneşin ardında gizli duran Dünya benzeri oldukça büyük mavi bir gezegen olan Melankoli
görünür olmuş, Dünya’ya yaklaşmaktadır. Bu durum eşi John’u oldukça heyecanlandırır.
Bilim insanları tarafından Dünya’nın
yanından geçip gideceği söylenen Melankoli’yi oğluyla birlikte daha net
izleyebilmek için teleskop bile satın almıştır. Claire de heyecanlıdır ama onun heyecanı daha
çok tedirginlikle örülüdür. Bazı bilir kişiler bu geçip gitme durumunu “Dünya
ve Melankoli’nin Ölüm Dansı” olarak tanımlıyordur. John her ne kadar Claire’i
rahatlatmaya çalışsa da Melankoli tüm ihtişamı ile ürpertici biçimde Dünya’ya
doğru gelmektedir.
Kız kardeşi
ile at binen Justine gökyüzünde Melankoli’yi ilk gördüğü an çok sevdiği atını
dövmeye başlar. Artık bir sonun başlangıcına girdiğini hissetmektedir.
Evet
Justine’in önsezileri oldukça güçlüdür ve nasıl olduğunu bilmediği bir şekilde
olacakları hissedebiliyordur. O andan itibaren Melankoli gezegeni Dünya’ya
yaklaşırken Justine’in içindeki melankoli uzaklaşmaya başlar. İlk bölümde
düğünü kontrol etmeye çabalayan ablası Claire ise tüm soğukkanlılığını kaybetmiş,
ne yapması gerektiğini bilememektedir. Claire geceleri korkudan uyuyamazken,
Justine mavi gezegenle bütünleşmektedir.
Dünya zaten
tüm pislikleriyle yaşanılası bir yer değildir ve bu yüzden Justine içindeki
melankoliyi bir yana atıp yaklaşmakta olan Melankoli’ye kollarını açar.
İlk bakışta
gerçekten mavi gezegen Dünya’ya selam verip gidiyor gibidir. Uzaklaşmakta olan
Melankoli Claire’i ve John’u rahatlatır. Fakat sabah Claire eşi John’u ahırda
atların yanında intihar etmiş olarak bulur. Melankoli geçip gitmemiştir,
Dünya’ya daha da yaklaşmıştır. Yapacak bir şey yoktur. Claire önce oğlu Leo’yla
kaçmaya çalışsa da dakikalar içinde kaçacak da bir yer olmadığını anlar.
Justine’in
düğününü titizlikle organize etmeye çalışan Claire, kendilerini bekleyen sonu
organize etmeyi başaramaz. Ne kendini, ne de oğlunu teskin edebilir. Düğün günü
kendini kaybeden Justine ise ablasının tersine bilge bir edayla küçük Leo’ya
korkmaması gerektiğini, sihirli bir mağara inşa ederek, onu gezegenden koruyacağını
söyler.
Eski dilde malihulya Türkçe’de karasevda olarak bilinen
melankoli; insanı ortada somut bir gerekçe yokken dahi mutsuzluk haline sokan
ve yalnızlığa iten ruh halidir. Bir kara deliktir insanı yutan, dünyasını
parçalayan…
Lars Von Trier’in Melankoli’si de insanı bir karadelik gibi
kendine çekiyor. Felaketler içten dışa, dıştan içe doğru gelebilir. Melankolik
bir patlama dünyanızı yok edebilir. Don McKellar’ın Son Gece filminden sonra
pek çok felaket filmi izledim. Ama yıllar sonra
Melankoli ile birlikte Quantanamera
çaldı yine içimde…
Meraklısına:
.Justine'in gelinliğiyle elindeki çiçek buketiyle çay üzerine uzanmış hali, John Everett Millais'ın "Ophelia " isimli tablosundan esinlenerek tasarlanmıştır.
.Justine'in gelinliğiyle elindeki çiçek buketiyle çay üzerine uzanmış hali, John Everett Millais'ın "Ophelia " isimli tablosundan esinlenerek tasarlanmıştır.
.Lars Von
Trier’in “Dalgaları Aşmak” filmindeki damat Stellan Skarsgård, Melonkoli
filminde Justine’in patronunu oynarken, oğlu Alexander Skarsgård bu sefer damat rolündeki Michael’ı
oynamaktadır.
. Justine
rolü için önce Penélope Cruz düşünülmüş ama Karayip Korsanları’nı bırakamayan
Cruz’un yerine Kirsten Dunst getirilmiş.
.Film
süresince John golf sahasında 18 adet delik bulunduğunu özellikle vurgular. Ama
finale doğru Claire yanında bayrağı
bulunan 19. deliğin yanından geçer. Lars Von Trier’e göre “19.Delik” Limbo’dur;
Cehennemin sınır noktası…
Candan Selman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder