"Roman artık bir serüvenin yazısı değil bir yazının
serüvenidir."
Zaman, mekân ve olay örgüsünü
yeniden yorumlayan hatta reddedebilen “Yeni Roman” akımı, 1950’lerde geleneksel
roman anlatım biçimine tepki olarak ortaya çıkmıştır. 20yy’da yaşanan dünya savaşları, sanayileşen toplumlar ve oluşan
yeni dünya düzeniyle birlikte insanın sosyolojik ve psikolojik konumu da biçim
değiştirdi. Daha yalnızlaşan, daha bunalan yeni dünyanın yeni insanı,
eskininkinden farklıydı.
“Son yüz elli yılda etrafındaki her şey-
hatta oldukça hızla gelişirken, roman nasıl hareketsiz, donmuş olarak
kalabilirdi ki?”
1956 – 1963 yılları arasında
yazdığı edebiyat incelemelerinden oluşan Alain Robbe-Grillet imzalı Yeni Roman kitabı bize akımın genel
hatlarını kapsamlı bir biçimde aktarıyor. Yeni Roman’ı anlamak bir şekilde
klasik romanın tersini yapmak hatta eskiyi tamamen ortadan kaldırmak anlamına
geliyordu.
1- Yeni Roman geleceğin romanının yasalarını
derlemiştir.
2- Yeni Roman geçmişi silip süpürmüştür.
3- Yeni Roman insanı dünyadan kovmak
istemektedir.
4- Yeni Roman kesin bir nesnelliği hedeflemektedir.
5- Zor okunan Yeni Roman, uzmanlara hitap
etmektedir.
Buradan yola çıkarak hatta tüm bu
maddelerin tam tersini düşünerek şu çıkarımda bulunuyor Alain Robbe-Grillet . “Yeni Roman bir kuram değil, bir
araştırmadır.”
Fransız ve Fransızca yazan
yazarlardan oluşan akımın başlıca temsilcileri arasında Maurice Blanchot,
Michel Butor, Julio Cortázar, Marguerite Duras, Claude Ollier, Robert Pinget,
Jean Richards, Nathalie Sarraute, Claude Simon, Phiippe Sollers ve Alain Robbe-Grillet bulunmaktadır. Balzac
tarzı roman geleneğini eleştiren akımın temsilcileri, Balzac’tan uzaklaştıkları
takdirde ilginç olabilecekleri tezini savunurlar.
Mekân ve Betimleme;
Balzac romanlarında ilgi çekici
bir konuyu alır, olay örgüsünün merkezine karakteri yerleştirir ve çevreyi
titizlikle betimlerdi. Evler, mobilyalar, giysiler, detaylı bir biçimde kâğıda
dökülen tüm çevre, aynı zamanda karakterin dünyadaki varlığı hakkında da bize
bilgi veriyordu. Eşyalara bakıp, kişinin zengin ya da fakir olup olmadığını,
mesleğini, yaşam tarzını hissedebiliyordunuz. İnsanı merkeze alan klasik
romanın aksine yeni roman nesneyi öne çıkarıyordu.
“Betimlemenin yeri ve önemi artık bütün bütün
değişti. Betimlemeyle ilgili kaygılar tüm romanı istila ederken, aynı zamanda
geleneksel anlamını da yitiriyordu. Artık bu betimleme kaygıları için basit
tanımlamalar söz konusu değildir. Önceleri bir betimleme bir dekorun ana
hatlarını oluşturmaya, sonra da bu dekorun özelikle anlam taşıyan birkaç
unsurunu aydınlatmaya yarıyordu: şimdi betimleme artık sadece önemsiz
nesnelerden söz ediyor ya da bunları önemsizleştirmek için uğraşıyor. Eskiden
zaten var olan bir gerçeği yeniden ürettiğini iddia ediyordu; şimdi ise
yaratıcı işlevini vurguluyor. Nihayet betimleme, eskiden şeyleri gösteriyordu,
oysa şimdi bu şeyleri yok ediyor gibi.”
Zaman;
Klasik romanlarda zaman
kronolojik olarak bir çizgi halinde ilerler, bazen de geri dönüşlerle hikâye
desteklenirdi. Falanca yılın falanca mevsimde geçerdi günler. Tarihi belirli
kılmak romanı gerçekçi bir zemine yerleştirmek anlamına geliyordu. Klasik roman
biçiminin aksine Yeni Roman akımında zamanın belli bir formu yoktur. Ne
yaşanıyorsa onu anlatır.
“Modern anlatıda, zaman sanki
zamansallığından kopmuş gibidir. Artık akıp gitmez. Artık hiçbir şeyi
tamamlamaz. Günümüze ait bir kitabın okunmasının veya bir filmin gösteriminin
ardından gelen hayal kırıklığını açıklayan da herhalde budur. Eskiden trajik de
olsa bir ‘kader’, içinde ne kadar tatmin edici bir şeyler taşıyorduysa, en
güzel çağdaş eserler de bizi bugün bir o kadar yoksun, sarsılmış bir halde
bırakıyor.”
Kurgusal kişi;
Klasik romanda karakterler okura
ayrıntılı bir biçimde verilirdi. İsmi, soyadı, mesleği, yaşı, fiziksel
özellikleri ve psikolojik durumu. Karakterin bugününü gösterirken, geçmişi de
ifade edilir, okurun kafasında kişi hakkında bir duygu oluşturmaya çalışılırdı.
“Balzac bize ‘Goriot Baba’yı bırakmıştır.
Dostoyevski Karamazov’ları dünyaya getirmiştir; roman yazmak artık sadece,
edebiyat tarihimizi oluşturan portreler galerine birkaç yeni figür eklemekten
ibaret olamaz.”
Yeni Roman’da ise karakterler
ayrıntıya girilmeden yazılmış, romanın içinde gezinen, ortamın bir parçasıdır.
Birer anti-kahraman olan karakterlerin, nesnelerden ayırt edilemeyecek bir
sıradanlığı vardır. Albert Camus’nun Yabancı
ve Sartre’nin Bulantı romanlarını baş
tacı eden yeni romancılar kurgusal kişileri romandan neredeyse siler, insanı
bir nevi yok ederler.
“Kaç okuyucu Bulantı’daki ve Yabancı’daki
anlatıcının adını anımsar? Bunlarda insan tipleri var mıdır? Aksine, bu
kitapları karakter incelemeleri olarak kabul etmek saçmalığın daniskası olmaz
mı?”
Akımın teorisyenlerinden Jean
Ricardou Yeni Roman'ı "Roman artık bir serüvenin yazısı değil bir yazının
serüvenidir." Sözleriyle açıklar. Alain Robbe-Grillet romanları Silgiler
(Les Gommes, 1953) ve Kıskançlık (La Jalousie, 1957) teorinin uygulamaya dökümü
niteliğindedir.
Silgiler (Les Gommes, 1953);
“İşte
bütün hikâye de bu zaten; Wallas bir kez daha girişir ne aradığını anlatmaya:
yumuşak, hafif, gevrek ama ezildiğinde biçimi bozulmayıp toz halinde ufalanacak
bir silgi; kolayca bölünebilecek, kırıldığında da deniz kabuğunun içindeki
sedef gibi kaygan ve parlak olacak bir silgi. Birkaç ay önce nerden aldığını
söylemeyi beceremeyen bir arkadaşında görmüştü böyle bir silgiyi. Kolayca
bulabileceğini sanmıştı ama hala bulamamıştı. Ayrıtları iki üç santimetre
uzunluğunda, köşeleri –belki de kullanıldığı için- hafifçe yuvarlanmış, sarımsı
bir küp biçimindeydi. Küpün yüzlerinden birinde üreticinin markası yazılıydı
ama okunamayacak kadar silinmişti; ortadaki iki harf ("di" harfleri)
çözülebiliyordu bir tek; önce de sonra da en azından ikişer harf daha
olmalıydı.”
Dedektif Wallas böyle tarif
ediyor roman boyunca dükkân dükkân aradığı silgiyi. Ortadaki iki harfi “di’
olan silginin markasını okura da bir bilmece gibi gizliden soruyor. Tıpkı Yunan
mitolojisinde Sfenks’in Oidipos’a yoluna devam edebilmesi için sorduğu bilmece
gibi. Odip marka silgi Wallas’ın geçmişini, çocukluğunu silmesine yardımcı
olacaktır. Alain Robbe-Grillet Silgiler romanında Oidipos mitinden ilham alır.
Kehanetin kurbanı olan, babasını öldürüp annesiyle evlenen Odip gibi, Wallas da
dedektif olarak atandığı kasabada katili bulmak adına gezinir. Bilmeden üvey
annesiyle karşılaşır ve tıpkı mitolojide ayakları şiş anlamına gelen Odip gibi
Wallas’ın da yürümekten ayakları şişer.
Şüphenin kol gezdiği dedektif
romanları belki de Yeni Roman akımını en iyi yansıtacak türdür. Silgiler
romanını yapı biçiminden bir tiyatro eseri gibi kaleme alan Grillet, kuşku
kavramını romanın bütününe yayar. Yeni Roman akımının öncülerinden Nathalie
Sarraute’nin “Kuşku Çağı” diye nitelendirir dönemi.
“Kuşku, roman kişisiyle, bu kişiye gücünü
veren kullanılmış mekanizmayı yavaş yavaş ortadan kaldırarak, organizmanın
kendisini savunmak ve yeni bir dengeye sahip olabilmek için gösterdiği tepki
haline geliyor. Phillip Toybee, Flaubert’in öğretisini anımsayarak şöyle der:
‘Kuşku, romancıyı en büyük borcunu ödemeye zorlar; bu borç ise yeni bir şey
bulmaktır.”
Kıskançlık (La Jalousie, 1957);
Kuşkunun karakteri yiyip
bitirdiği ve roman boyunca kendini gösterdiği bir diğer Alain Robbe-Grillet
yapıtı da; Kıskançlık. (La Jalousie, 1957) Karısı A’nın komşuları Franck’la kendisini aldattığını düşünen bir adamın hikayesine tanık oluyoruz. Üç
kişiden oluşan romanda kişilerin aslında çok da önemli olmadığını vurgulamak,
klasik romandaki karakter betimlemelerini hafife almak adına olsa gerek Grillet
başkahramanına sadece A demiş, ismini tam olarak yazmamış. Komşu Franck sık sık
yemeğe gelir. Karısı A ile yan yana oturur. Anlatıcı koca onları gözlemler ve
miniklerinden yola çıkarak yakın olduklarına dair kafasında şüpheler belirir. Adam
mutfaktayken, yanlarında yokken Franck duvardaki kırkayağı ezerek öldürür. Duvardaki
kırkayak lekesi ve kendisine kırkayağı hatırlatan her imge onda kıskançlık
duygusunu canlandırır. Romanın orijinal
adı da hikâyesi kadar derin. La Jalousie yani Fransızca kıskançlık kelimesi
aynı zamanda perde görevi gören jaluzi manasına da geliyor. İçeriden
bakıldığında dışarısının görünebildiği ama dışarıda kalanın içeriden bir haber
olduğu mekanizma kıskançlık kavramına da oldukça yakışmış gibi duruyor.
“Yoksa her şey ben olmadığım zaman, benim
olmadığım yerde mi oluyordu?” Yusuf
ATILGAN, Aylak Adam
Cumhuriyet dönemi Türk
Edebiyatı’nın önemli kalemlerinden Yusuf Atılgan’ın romanlarına baktığımızda da
Yeni Roman tekniklerini görebiliyoruz.
Aylak Adam ve Anayurt Oteli romanlarıyla tanınan yazar, bilinç akımı ve
iç monolog tekniklerini uygularken, modern insanın yalnızlığından,
kötümserlikten ve yabancılaşmadan söz eder. Tıpkı Alain Robbe-Grillet romanı
Kıskançlık’ta karakterin adının A… olması gibi, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ı
da C.’dir. Anayurt Oteli ve Aylak Adam romanlarında nesneleri kişilerin önünde
tutan, pek çok tekniği bir arada kullanıp, roman anlayışına yenilikçi bir soluk
getiren Atılgan, Türk edebiyatında yer edecek C. gibi bir anti-kahraman tipiyle
bizleri tanıştırmıştır.
“Bir romanın, gerçek bir romanın nasıl
olması gerektiğini bilmiyoruz; sadece bugünün romanının bugün yaptığımız şey
olacağını ve dün olan şeyle bir benzerlik kurmak değil, daha ileri gitmek
zorunda olduğunu biliyoruz. Yeni Roman’ın tek yaptığı şey, roman türünün daimi
gelişimi izlemektir. ”
24. İstanbul Uluslararası Film
Festivali'nde (2005), yaşam boyu başarı ödülü kazanan Alain Robbe-Grillet
sine-roman tekniğinin yaratıcılığı yapıp, yenilikçi kalemini sinema perdesine
de aktarmıştır. 2008 yılında hayata gözlerini yuman Fransız yazar Alain
Robbe-Grillet ortaya koyduğu eserleriyle bu hayatta güneşin altında yeni bir
şey var diyor bizlere.
Candan Selman